SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

HARAC – İMARA – FEY’ BAHSİ

<< 2940 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ عُمَرَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ عَنْ ابْنِ عُمَرَ قَالَ كُنَّا نُبَايِعُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى السَّمْعِ وَالطَّاعَةِ وَيُلَقِّنُنَا فِيمَا اسْتَطَعْتَ

 

İbn Ömer'den demiştir ki:

 

Biz, Rasûlullah (S.A.V.)'e (emirlerini) dinlemek ve itaat etmek üzere söz verirdik (de, Rasûl-ü Ekrem efendimiz) bize

 

“Gücünün yettiği şeylere (söz ver)" diye telkinde bulunurdu.

 

 

İzah:

Buharî, ahkam; Müslim, İmâre; Nesâî, bey'at, İbn Mâce, Cihad; Muvatta; bey'at; Ahmed b. Hanbel, 11-62, 81, 101, 139.

 

Metinde geçen gücünün yettiği şeylere anlamındaki cümlesi bazı nüshalarda  =  gücünüzün yettiği şeylere" şeklindedir.

 

İmam Nevevî'nin açıklamasına göre Müstemli ile Serahsi'nin rivayetle­rinde bu cümle müfred olarak zikredilmiş, başkalarının rivayetlerinde ise "gücünüzün yettiği şeylere" şeklinde cemi olarak rivayet edil­miştir. Nevevî bu kelimeyi müfred mütekellim olarak yani, "Gücünün yetti­ği hususta" manâsına almış ve şöyle demiştir: "Bu Peygamber (S.A.V.)'in ümmetine olan sonsuz şefkat ve rahmetindendir. Ümmetinden biri takat ge­tiremeyeceği bir beyatın umumuna girmesin diye onlara  gücümün yettiği hususta- demesini öğretmiştir.[Davudoğlu A. Şahih-i Müslim Terceme ve Şerhi IX, 48.]

 

Biatin asıl manâsı, mübadele akdidir. Sonraları devlet başkanına itaat ve sadakati bildiren ve el sıkma suretiyle yapılan ahitleşmeyi ifâde etmiştir. Siyer kitaplarında açıklandığı üzere İslam tarihinde ilk biat hadisesi Akabe denilen yerde yapılmıştır. Medine devrinde vuku* bulan Biat'ür-ridvân Hz. Peygamberin Hudeybiye'de Mekke'lilerle antlaşma yolu aradığı sırada ger­çekleşmiştir.

 

Bu olayın hatırası şu âyetlerle yüceltilmiştir. "Andolsun ki Allah ina­nanlardan, ağaç altında sana baş eğerek biat edenlerden razı olmuştur. Gö­nüllerinde olanı da bilmiş, onlara güvenlik vermiş, onlara yakın bir zafer ve ele geçirecekleri bol ganimetlerden bahsetmiştir."[Feth 18, 19]

 

Dört halife devrinde ve sonraki İslam devletlerinde halkın ileri gelenle­rinin halifeye itaatlerini bildirmesine de biat, denmiştir.[Debbağoğlu Ahmed, Ansiklopedik Büyük İslâm İlmihâli 82-83.]

 

Bütün bu açıklamalardan da anlaşılıyor ki, "Biat yeni başa geçirilen kim­seye bazan da başta bulunan kimseye itaat etmek üzere verilen bir sözdür." Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, imamet veya halifelik, devlet başkanı ile ümmetin görüş sahipleri arasında yapılan bir akidden başka birşey değildir. Akid ise, icab ve kabul olmadan olamaz. İcab, ümmet içindeki görüş sahip­leri veya şûra ehli tarafından yapılır. Bu ise halifeyi seçmekten ibarettir. Ka­bul; ümmetin görüş sahipleri tarafından seçilen Halifece yapılır.

 

Burada imametin üç merhaleden geçtiğini söyleyebiliriz: Birinci Mer­hale: İmamete aday gösterme merhalesidir. Önceki imâm veya görüş sahip­lerinden bir tanesi yeni olacak imâmı aday gösterir.

 

Buna örnek: Sakife'deki toplantıda Hz. Ebu Bekir'in Hz. Ömer'le Hz. Ebu Ubeyde'yi aday göstermesi ve Hz. Ömer ile Hz. Ebu Ubeyde'-nin aday gösterilmeyi kabul etmemelerinden sonra Hz. Ömer'in Hz. Ebü Bekir'i aday göstermesini gösterebiliriz. Vefatı yaklaştığı sıralarda Hz. Ebû Bekir'in Hz. Ömer'i aday göstermesi, yaralandıktan sonra Hz. Ömer'in altı kişiyi aday göstermesi de böyledir.

 

İkinci merhale: Seçilme veya aday gösterilmeyi kabul etme merhalesi-dir. Bu merhalede şûra ehli, adaylar birden fazla ise adaylardan birisini se­çer veya aday bir kişi ise ona muvafakat ederler. Buna dair de Hz. Ebû Be­kir'in mektubu kendilerine okunduğu zaman halkın onun aday göstermesi­ni kabul etmelerini ve Abdurrahman b. Avf'ın Hz. Osman'ı seçip arkasın­dan halkın da bu seçimi onaylamalarını örnek verebiliriz.

 

Üçüncü Merhale: Biat merhalesidir. Biat, seçimin dış görünüşü ve de­lilidir. Biat merhalesi, seçim aşamasının içindede olabilir, ve aralarında bir zaman aralığı bulunmayabilir. Hz. Ebu Bekir'in biatinde olduğu gibi, Hz. Ömer, kendisini aday göstermiş ve ona: "Uzat elini sana biat edeyim" diye­rek hemen biat etmiş idi. Arkasından da diğerleri peşpeşe biatte bu­lunmuştu.[Udeh Abdülkadir, İslâm ve siyasi durumumuz, 213, 214.]